Yunanistan’ın
son genel seçimlerinde Çipras’ın sandıktan birinci çıkması sonrası Türkiye’de
malum kesimin bile bu olayı kutlamasını hayretle seyretmiştik. Öyle ki sol
parti liderinin sağcı partileri geride bırakarak galip gelmesini kendilerine
bir umut olarak görenler bile oldu. Neden böyle bir umuda kapıldılar, dayanakları neydi bilemiyoruz fakat 2015’ten
bu yana geldiğimiz noktada Çipras’ın
sağcı bir parti ile kurduğu koalisyon sonrası izlediği politikanın neredeyse
hiç kimseyi memnun etmediği aşikar.
Koalisyon
ortağı Savunma bakanı Kammenos’un görevinden ayrılarak seçimler gelmeden kenara
çekilmesi, bugün ise parti olarak seçimlere katılmaması son 5 yılda ne yapıp ne
yapmadıkları sorusunun cevabını verir nitelikte.
Krizdeki
Yunanistan için Çipras’ın ve Kammenos’un ekonomik olarak ne yapıp ne yapmadığı
tartışılır fakat Çipras’a oy kaybettiren en büyük noktalardan birtanesinin
Makedonya ile yapılan Prespa anlaşması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (Prespa anlaşmasının detayları hakkında daha önce Paunis Nikolaos'tan bizim için kısaca yazmasını istediğimiz yazıyı çevirip yayınlamıştık, okumak için TIKLAYINIZ.)
Kammenos’un
koalisyonda kaldığı süre boyunca Savunma Bakanı olarak yaptığı en önemli
icraatı helikopterle Kardak adası yakınlarında denize çiçek atmaktan başka
birşey olmadı. Bölgede yaşanan <<15 Temmuz süreci, 8 darbeci Hainin
Yunanistan’a kaçması, 2 Yunan askerin Türk topraklarında tutuklanması, Mülteciler
konusu vs >> gibi bir çok gelişmeye rağmen Hem Çipras’ın hem Kammenos’un, ülkeleri
ve bölgenin geleceği içim yapıcı ve etkili adımlar atamamaları, bu büyük ve
önemli coğrafyada ayakta kalamayacak kadar
düşük bir profil ve politikaya sahip olduklarının kanıtıdır.
Tam aksine Türkiye’nin
son 5 yılda yaşamış olduğu iç ve dış kaynaklı onca problem ve soruna rağmen,bir
yandan Suriye gibi sıkıntılı bir ülkede Hem kendi haklarını hem de mazlumların
haklarını koruma çabası, sonlanmak bilmeyen s400-F35 problemi, ekonomik
saldırılar, diğer yandan ise Savunma Sanayi alanında hız kesmeden ilerlemesi,
özellikle Doğu Akdeniz ve Ege’de sergilediği istikrarlı ve kararlı duruş,
bölgenin ve mülteciler dahil bölge insanlarının geleceğinde belirleyici etken
olarak hareket etmesi bizim için gurur kaynağıdır.
Mısır,İsrail,Gkry
gibi ülkelerle askeri ve ekonomik anlaşmalar
yapmış olmasına rağmen bölgede yaşanan hızlı gelişmelere ayak uyduramayan
Yunanistan, zayıf ve etkisiz, daha doğrusu dışardan yönetilen politikalarıyla Kıbrıs
ve Ege konusunda emir aldığı ülkelere yardım için yalvaracak duruma gelmiştir.
Bölgede gerginliğin
son bulması, bölge ülkeleriyle birlikte sorunların uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilerek, adımların ortak olarak atılması gerekirken, Yunanistan tek yanlı
hareket etmeyi seçip güvenmediği ortaklarına geleceğini emanet etmiştir. Ne
yaptıkları askeri anlaşmaları amacına ulaştırabilmiş ne de bizimle doğru bir
iletişim kanalı kurarak geleceğini garanti altına alma gayreti göstermemiştir.
Peki bugün
seçilecek Miçotakis’in politikası ne olacaktır? Keşke bunun cevabını net olarak
verebilseydik. Zira ekonomik olarak hala toparlanamamış, halkının hastanelerde
sefillik yaşadığı Yunanistan hala, ekonomik olarak yani siyasi olarak dışa bağımlı. Ekonomik
olarak dışa bağımlı olmaları aynı zamanda askeri olarak ta dışa bağımlı olmaya
mecbur ediyor ve Amerika’nın bu durumdan istifade etmemesi söz konusu bile
olamaz.
Tatbikat
bahaneleriyle Yunanistan'ın bazı bölgelerine kurulan üstler, getirilen zırhlı
araç ve personeller, insansız hava araçları gibi bir çok unsur kendi başlarına
hareket ederek önemli kararlar alamayacaklarının en bariz göstergesi.
Yunanistan bugün
sandıktan çıkacak sonuca göre yeni bir döneme girecek, Miçotakis eğer yeterli
sandalyeye ulaşabilirse tek başına hükümet kuracak , aksi takdirde yine bir
koalisyon hükümetine mecbur kalacaklar. Koalisyon
hükümeti kurmaları , bizimle masaya oturma gibi bir ön mesaj vermedikleri,
aksine Çipras’ın demeçlerine benzer demeçler verdikleri için şu an bizim
işimize gelecek olan sonuçtur. Koalisyon
demek istikrarsızlık ve kararsızlık demektir. Bu da bizim bölgede işimizi
kolaylaştıracaktır.
Şu an için
Miçotakis’in bölgeyi olağan durumdan daha kötüye götürmemesi tek temennimiz. Diyelim
ki temennimiz tutmadı ve bölgede durumlar daha kötüye gidecek oldu, o zaman ne
olur?
Bu noktada ne
olacağı değil de, ne olması gerektiği konusu daha önemli.
Öncelikle Ege’de
varolan en büyük sıkıntımızdan bahsedelim. Karasuları ve hava sahası problemi.
Bildiğiniz gibi Yunanistan hava sahasını 10 mil ile dayatmaya çalışıyor ve bu
noktada zaten Türkiye’nin dibinde olan Yunan adaları yüzünden varolan problem
daha da büyüyerek karşımıza çıkıyor. Uluslararası hukukta yeri olmayan bu
dayatma yüzünden her gün Ege üzerinde it dalaşları yaşanıyor ve daha önce de
olduğu gibi yeni bir kazanın yaşanması çok muhtemel.
Yunanistanın hukuksuzluğunu bir de Yunan
profesör Aleksis İraklidis’in kendi kitabından okuyalım.
‘’ Sık yapılan
Nato tatbikatlarında Nato üyelerinin
jetlerinin Yunan hava sahasını ihlal etmelerinden de anlaşılacağı üzere,
Yunanista’nın <<Ulusal hava sahası>>
olarak iddia ettiği 10 mili hiç bir ülke
tanımıyor ve tam da bu nedenle ‘’bir
ülkenin karasularından daha geniş keyfi bir havasahasına sahip olması mümkün değildir’’
gibi uluslararası bir yasadışılığı kabul
etmiyorlar. ‘’
Prof. Aleksis İraklidis (Atina Panteion Üniversitesi Siyaset
Bilimi ve Tarihi bölümü Uluslararası İlişkiler ve Analiz – Uyuşmazlık Çözümü profesörü )
Yunan
profesörün sözleri herşeyi net olarak açıklıyor, bu yüzden bu konu üzerinde
tartışmak bile anlamsız. İşte halihazırdaki durumun daha kötüye gitmesi
halinde (bu ciddi sıcak bir çatışma olabilir ) bu sıkıntıdan kurtulmak için Türkiye
bugüne kadar saygı ve sabır gösterdiği deniz ve hava sahası sınırlarını tek
taraflı olarak yeniden belirlemelidir. Evet yanlış okumadınız, biraz uçuk bir
fikir gibi gelebilir ama olması gereken budur.
Bu sınırlar en
basit haliyle aşağıdaki resimde gösterilmiştir.
Kendi
anakaralarından yüzlerce mil uzaklıkta, Türkiye’nin dibinde bulunan küçüçük
yüzölçümlü adalar üzerinden, iki denize de binlerce mil kıyısı bulunan Türkiye’yi
Akdeniz ve Ege’de sanki hiç yokmuş gibi göstermek en hafif tabiriyle korsanlıktır
ve Türkiye ile anlaşılarak bu sorunların çözülmemesi halinde yapılacak şey
sınırların yeniden belirlenmesidir.
Bahsettiğimiz
sadece Meis adasının konumu ve dikkate alınıp alınmayacağı değildir, çünkü Meis
adası artık tartışma konusu olmaktan çıkmış ve üzerinde Yunanların yaşama
hakkından başka hiç bir hakka sahip olmayan basit bir adadır. Kısacası arama ve
sondaj faaliyetlerimiz konusunda Meis adası yokmuş gibi davranılacak ve dikkate alınmayacaktır.
Uluslararası hukuka uygun olan çözüm de bu
şekildedir. Deniz kuvvetlerimiz tarafından Yunanistan’ın seçim gününe denk getirilerek
yayınlanan tatbikat NAVTEX’imiz de bu mesajı en net biçimde vermektedir.
Yıllardır
süregelen havasahası gibi problemler, sınırların netleştirilerek yeniden belirlenmesi ile
aşılacak olup artık her iki ülke de günlük yaşanan didişme ve kaza risklerinden
kurtulacak, normal şartlarda yaşamaya başlayabilecektir.
Deniz ve hava
sahalarındaki tartışmaların sonlanması ile her iki tarafta kendisine ait
alanlarda özgürce istediği faaliyeti gerçekleştirebilecektir. Umuyoruz ki, Yunanistan
tek taraflı menfaatler peşinde koşmak yerine Türkiye ile bu sorunların en kısa
zamanda çözümü için işbirliğine girecektir. Çünkü Türkiye rotasını zaten çizmiştir,
beraber veya yalnız.. ilerleyecektir.
Araştırma ve
sondaj gemilerimiz Doğu akdeniz’de faaliyetlerine devam etmekte ve yeni sondaj
gemimiz Yavuz da bu hafta içerisinde kendisi için belirlenmiş bölgede sondaja
başlayacaktır. Personellerin güvencesi Deniz kuvvetlerimizin sorumluluğunda
olup Rum tarafından veya herhangi bir ülkeden gelecek saldırgan bir tutum
karşılıksız bırakılmayacaktır.
Türkiye, çevresinde
yaşanan gelişmeler ne olursa olsun, doğru bildiği yolda emin adımlar atacak, bunu
yaparken Türkiye'nin ve KKTC'nin haklarını gözeterek, hak
ve hukuk çerçevesinde yoluna devam edecektir.
Fakat Türkiye,
uluslararası hukuku benimsemeyen ve ona göre hareket etmeyenlere de yeri
geldiğinde insiyatif alarak gerekli dersi verecek olup, masaya oturarak
anlaşmanın başkasına yalvararak oldu bittilerle elde edileceklerden daha karlı
olduğunu göstermeye kararlıdır.